AkıtmaRomanda Uzayıp Giden Bir Sabah Sayfası

  


1 Mart 2025

1 Ramazan 1446

1 Şubat 1440

Cumartesi, 06,17 

YK

Neden buluşur insanın yolu bir başka insan, olay, kurum/kuruluş ve dahi durumla. Dilimin kenarını ısırma acısına uyandım gece. Yaş ilerledikçe türlü icatlar çıkarıyorsun Behiye. Sorma ne yanak ısırma ne diş sıkma, son kertesi de dil... Yoktu böyle şeylerim. Yaşla öne/aşağıya meyleden çene mi acaba bunun müsebbibi. Yerçekimi diyorsun yani. Bilmem. (Bir şey değil ya fark etmez de koparırsam Allah muhafaza. Konuşamazmışım. Mehmet öyle dedi. Ay Allahım sen koru YaRabbim.)

Belki vardı da sen farkında değildin. Başka taraflara baktığından ağzının içinde olanlardan bihaberdin. (Haberciler, kitap okuyan sesli kitap insanları ya da karşılaştığım kimileri bu kelimeyi kullanmak suretiyle beni kısa söylenen bihaber duyuşuna maruz bırakanlar size sesleniyorum: Bi’yi biraz uzatın ya da habersiz deyiverin gitsin. (https://sozluk.rtuk.gov.tr) Canım acıyor kulaklarım kısa bihaberi duydukça. Kapa parantez. Tekrar aç parantez Mehmet açtı bir şey dinliyor ve bu ses zihnimi dağıtıyor. Çok toplu olan nizamlı, intizamlı, ne yapacağına, ne diyeceğine/yazacağına daima hâkim canım zihnim bocalıyor şu an.) 

Olur mı canım, ağzımın içine bakmasan da acısını fark ederdin; nasıl gece diline elektrik verilmiş hissiyle uyandın. Daha önce de olsa fark eder, bilirdin. Bilmek, öğrenmek, yaşamak, öğrendiğinle amel etmek, ölmek. Değişik, güzel makamlar. Beklentisizlik makamı en güzeli -mi- olmuyor ki bir yerinden yakalıyor insanı bu hırçın duygu. Beklenti duygu mu, evet herhangi bir konuda gerçekleşmesi istenilen veya umulan her türlü olguyu içeren duygudur kendisi. 

Dün yazdım ya yazılarımı bloga koymak, onlar vesilesiyle bağ kurmak, okunmayınca neden yapıyorum ki bunu demek, sonra boş ver koy unut, tek bir bağ bile -sen şu an haberdar değilsen bile bu bağdan- olsa iyidir, diye düşünmek. İyidir yerine evla yazmak istedim sonra vazgeçtim. O da tam karşılamadı içimdeki kelimeyi/duyguyu, iyi de karşılamıyor gerçi. Neyse. Yazdığını bloga koy/serbest bırak dönerse senindir, deniz bilmezse balık döner. Nöroloğa gideyim, diyorum. Takdim tehir ( kulaklarınız çınlasın muhasebe müdürümüz Nimet Hanım) çok yapıyorum bu ara; zekâ yazacağıma zake yazıyorum misal. Hızlı yazmakla da ilgili olabilir tabii. Annem erken yaşta demans tanısı aldığından ürküyorum bazen. Gerçi o unutmayı seçmişti. Ben hatırlamayı seçiyorum. Hatırla, hatıra, hatır, hatırat. Hatırlamak -en azından unutmamak- için de elimden geleni yapıyorum. Sitokilinimi içiyor, sudokumu çözüyor, yazıyor yazıyorum. Her akşam olmasa da haftayı geçirmemeye çalışarak attığım adım sayısı, kimlerle konuştum, ne yaptım, nereye gittim ve o güne dair hissim neydi, geriye döne döne yazıyorum. Hatırlamak iyidir. Zihin zaten sana lazım gelmeyecekleri itina ile unutturuyor, gâhi acı, gâhi tatlı... Bu haftaki yönerge benden. Bazı öğrenmelerim var ki benim, komik, fena çuvallamalar neticesi. Pek de güzel yerleşmiştir bu öğrenmeler içime. Ezcümle: Çuvallamalarımızdan öğrendiklerim, sarsaklıklarımdan öğrendiklerim, hatalarımdan öğrendiklerim… diye başlayalım bakalım yazı bizi nereye götürecek.

Emre küçükken bir soru sorardı. Soruya göre hatırlamıyorum/bilmiyorum dediğimde son harfi uzatmak suretiyle hatırlaa/billl diye bağırırdı. Bilme, hatırlama gayretime katkısı olmuştur tahminim. Teşneyim zaten o ayrı. Bilmelere, öğrenmelere doymayan bir tatlıBehiye var derunumda. Her öğrenmem tatlı olmuyor, olmadı ama. Çuvalladıklarımdan, büyük konuştuklarımdan, hatalarımdan, gücümün yetmediklerinden de öğrendim bir hayli. Üstelik sanırım bu öğrenmeleri hayatıma işleyişim daha eylemsel oldu. Misal bir arkadaşım ruh hali dalgalıyken gittiği berberde büyük bir hayal kırıklığı yaşayınca kendi berberime götürmeyi teklif etmekle kalmayıp götürmem ve bir önceki berberin hezimeti, özel hayatındaki kızgınlıkları ne varsa benim yirmi küsur yıllık berberimin üzerine boca edişini seyretmem; davranışına kefil olamayacağım kimseye bir şey önermemem gerektiğini öğretti. Hoş bunun bir başka halini yıllar önce anneciğimin verdiği takvim arkası yazısında “sizden tavsiye istenmedikçe kimseye tavsiyede bulunmayın” okumuştum ama kitabî bilgiyi tefekkürle içselleştirme becerim gelişmemişse demek. Ya da amelî bilgi galebe çalmış. Bak, hatıra hatırayı açtı, başka şeyler yazacaktım ama işte zihin kıvrım kıvrım akacak mürekkep kalemde durmuyor. Görümcemin (Biz gençken içinde bulunduğum yapıda bu ilişki adlarını bilmemek havalı bir şeydi. Domestikus ya da aileyi kutsayan görünmek ayıpçı şeylerdi. Oysaki ne güzel tek kelimeye indirgenmiş/yüklenmiş ilişkiler/müesseseler. Bu yazı uzadıkça uzuyor. Yönergeye girdikten sonraki kısmı NBDY’ye, önceki kısmını bloga mı koysam, kızlara ayıp olmasa. Bu ne destan mı istedik biz senden NBDY’nin B’si demeseler. Demezler, merak etme ama fazla da dağılma hadi yaz artık, daha gidip bu ramazanın ilk sabah namazını kılacaksın.) (Önceki sayfaya bakmalıyım nerede kaldığımı hatırlamıyorum. Bir çelınç yap ve hatırlayabildiğin yerden sürdür yazıyı. Peki.) 

Görümcemin kızının müstakbel kayınvalidesi ve sair akraba nişan bohçası ya da iade-i çeyiz ziyareti yapacaklar. On yedi on sekiz yılı vardır bu anının. Ben yenianne, sigarayı bırakmaya muktedir, en sevdiği kahve eşlikçisinden oğlu için vazgeçmiş cevval Behiye, altı aylık hamile olduğunu tahmin ettiğim ve fosur fosur sigara içen konuğa, keşke bu kadar sigara içmeseniz, karnınızdaki bebeğe üzüldüm doğrusu, deyiverdim. Hamile değilim, dedi kadın. Bir rahatsızlığım var ve karnım su topluyor, bebek değil o şişlik su. Allahım, ışınla beni buradan nereye olursa olsun. Hayır sana ne. Neymiş anlamadan, iç yüzünü bilmeden ahkam kesmemeliymiş. Hatta hiç ahkam kesmemeliymiş. Moda heştegle dinliyorum ama yargılamıyorum.

Bak şimdi bir sahne daha geldi gözüme alakalı mıdır bilmem ama komik. Hatıraların görümce kapısını açınca oradan sökün ettiyse demek. Görümcem namaza başladı, duaları, ayetleri, sureleri ezberliyor falan. Öğreniyoruz ki konuşan seccade varmış. Namaz surelerini okuyormuş. Alayım dedim ezberlemesi kolay olur. Bir zaman sonra karşıya geçtiğim bir gün aldım ben bu seccadeyi. Vapur, Eminönü lezzetli ritüelleri hayatımın. Neyse indim vapurdan ellerim dolu, otobüse bindim. Yüküm ağır yürüyemem çünkü. Şoförün bir ya da iki arkasına oturdum. Derinden bir Fatiha sesi geliyor. Ay ne güzel bak şoför dinleye dinleye sürüyor arabayı. Kimse bir şey demese dinleye dinleye varsam menzilime. Fatiha bitti başkaca sureler derken geldik benim durağa, kalktım yürüdüm kapıya sesin eşliğinde huşuyla. İniyorum otobüsten geliyorum sitenin kapısına ses hâlâ benimle. Ülen erdim mi ben yoksa. Başka ne olabilir. Kapıyı bıztlatmak suretiyle açacak zımbırtıyı almak üzere çantama eğildiğimde fark ediyorum ki ses poşetteki seccadeden geliyor. Nasıl olmuşsa açılmış. Ermemişim. Ne sandın cicim, öyle kolay erilseydi, öğrenilseydi, olunsaydı... Böyle birtakım anılarım vardı değinmeden geçemedim. Ve oldu sana bir hayli sayfa. Günlük tefeüllerimi de yapmadım. Neyse bir de bununla yorma zihnini nasılsa nasipteki oldurulacak. 

Oldu.

Hayırlı Ramazanlar. (R küçük olacak.)

Bugün bir ilave var. Bana bakıp duruyor günlerdir kütüphaneden, Ayşe Ersayın Bir Roman Kadar Uzun Geride Kalanlar, Anılar, kitabı. Ana epigraftan gelsin (bölüm epigrafı değil, kitap epigrafı manasında, epigraf yerine ne diyebilirsin bilahare bak) “İnsanın yaşadığı değildir hayat, aslolan hatırladığı, anlatmak için ne hatırladığıdır.” GGM (Bu ne güzel tevafuk böyle, demek ki boşuna göz kırpmamış oradan bu kitap sana tatlı kız.)

SB, Günlükler 1948-1989 Sf. 108-109, 30/XII/950, “Kalbim mütemadiyen titriyor, o aklıma gelince iştahım kesiliyor. Yarabbim, (kitap böyle yazmış) mesudum sana şükürler olsun.” Hep sevmeler, aşık olmalar üzerinden mi akar hayat, gün ona göre mi kararır yoksa ışık kaynağı haline getirir insanı. Bir erkeğin günlüğüne neler düşürür sevmeleri, ümitlenmeleri... Böyle sıcak, böyle çocuksu saflık barındırır mı...

AsrıSaadet’ten 365 Güne BA, BH, BK, BKH 14. Gün, sf. 34-35, Ahde vefa ve fedakârlık

Önce Rabbime verdiğim söz, saygı, seviyeli şakalaş, sözünü tut, tutamayacağın sözü verme, düşmanlık, haset, bıdıbıdıdan kalbi arındır, vefayı sev, sahip çık. Ve git artık Alla’sen.