Home » Archives for 2014-01-19
Yeni Yılın 23. Altı Dakikası: On Beş
Hey on beşli, on beşli
Tokat yolları taşlı
On beşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı...
Yok yok... On beşlik yeni yetmelerin, taze sevdalarla yaktığı bir türkü değil. Öyle eller havaya, hop hop yandan melodisi, acıya doymuş bu toprakların paradoksu...
Savaşın, kayıpların,ruh yangınlarının, çeresizliklerin, özelinde Hediye ve Hüseyin'in hikayesi. Cepheler emerken memleketin civanlarını, daha fazla asker, daha fazla can lazım olunca; yeni bir kanun çıkarılır. 1315 doğumluları da alacaklardır artık. Hüseyin ve Hediye yeni sözlenmiştir, yaza düğün edeceklerdir. Hediye'nin ellerini kınalara banacak, sevdiğinin koynuna yuvalayacaklardır. Naçar gider Hüseyin.Gün geçer, sene geçer, gittiği yollara yazmasının oyasına işlediği yaşları akıtır Hediye... Giden dönmüyor acep ne iştir! Köylerde sadece yaşlı erkekler kaldığından dağlarda eşkıyalar türer, aman vermez köylüye bu arada. Kızlarına kötü hal gelmesinden korkar ana babası. Hediye'yi verirler dört yıl sonra altmışında bir adama. Adam da bir seneye kalmaz verir ruhunu Azrail'e. Sahipsiz kalan Hediye'yi evini basan eşkıyalar dağ bayır dolaştırıp, kirli elleriyle birbirlerine sunarlar. Hevesleri geçince de bir cami avlusuna bırakırlar pejmürde..
Tokat yolları taşlı
On beşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı...
Yok yok... On beşlik yeni yetmelerin, taze sevdalarla yaktığı bir türkü değil. Öyle eller havaya, hop hop yandan melodisi, acıya doymuş bu toprakların paradoksu...
Savaşın, kayıpların,ruh yangınlarının, çeresizliklerin, özelinde Hediye ve Hüseyin'in hikayesi. Cepheler emerken memleketin civanlarını, daha fazla asker, daha fazla can lazım olunca; yeni bir kanun çıkarılır. 1315 doğumluları da alacaklardır artık. Hüseyin ve Hediye yeni sözlenmiştir, yaza düğün edeceklerdir. Hediye'nin ellerini kınalara banacak, sevdiğinin koynuna yuvalayacaklardır. Naçar gider Hüseyin.Gün geçer, sene geçer, gittiği yollara yazmasının oyasına işlediği yaşları akıtır Hediye... Giden dönmüyor acep ne iştir! Köylerde sadece yaşlı erkekler kaldığından dağlarda eşkıyalar türer, aman vermez köylüye bu arada. Kızlarına kötü hal gelmesinden korkar ana babası. Hediye'yi verirler dört yıl sonra altmışında bir adama. Adam da bir seneye kalmaz verir ruhunu Azrail'e. Sahipsiz kalan Hediye'yi evini basan eşkıyalar dağ bayır dolaştırıp, kirli elleriyle birbirlerine sunarlar. Hevesleri geçince de bir cami avlusuna bırakırlar pejmürde..
Bir Allah'ın kulu bakmaz yüzüne.. Yiter gider öylece...
Sekiz yıl sonra döner Hüseyin. Sorar soruşturur, kurşunlar bu kadar delmemiştir yüreğini..
Dedikodular sürmüştür Hediye'yi, ailesini memleket toprağından...
"Gidiyom elinizden
Kurtulam dilinizden
Yeşil baş ördek olsam
Su içmem gölünüzden" Hediye'nin dilinden dökülmüş, toprağın bilgisine yazılmıştır.
Sekiz yıl sonra döner Hüseyin. Sorar soruşturur, kurşunlar bu kadar delmemiştir yüreğini..
Dedikodular sürmüştür Hediye'yi, ailesini memleket toprağından...
"Gidiyom elinizden
Kurtulam dilinizden
Yeşil baş ördek olsam
Su içmem gölünüzden" Hediye'nin dilinden dökülmüş, toprağın bilgisine yazılmıştır.
Hüseyin'i de gören olmaz o saatten sonra...
Eee hadi ne duruyoruz hop hop yandan...
Bir İnsanı Anlamakla Başlayacak Her Şey
Emre iki yaşını yeni bitirmişti. Doğum sonrasında içine düştüğümü fark etmediğimden, sonrasında da üst üste travma bindirdiğimden ara ara nükseden lohusalık depresyonundan mütevellit kurtulamadığım alıp başımı gitme duygusunu dizginlemek adına, kendimi de alıp yürüyordum alabildiğine, iyi geliyordu, umut yüklüyordu, dönüyor Hazinemi kokluyor, doluyordum yeniden hayatla...
Yeni Yılın 18. Altı Dakika Geleni - Annesi -
Annesi gelmemişti, en güzel mi bilmem ama hayatının bu en önemli gününe gelmemişti. Değerlerinden sebep... Ne değerli değerlermiş ama oğlunun evlenme gününden bile önemli, oğlundan bile değerli. Değeri değersizleştirecek ne vardı ki ortada? Gelin adayı çok da istediği formatta değildi. Sevmemişti hiç, evlenmesindi onunla,olmazdı, oğluna layık değildi bla bla... İyi hoş da oğlu sevmişti, yerlere göklere koyamadığı, sen benim her şeyimsin dediği biriciğinin gözüne ışık yürütmekten de önemli olamazdı ya.
Şoke olmuştu Hasan, sevinsin mi, üzülsün mü, kızsın mı bilememiş bocalamıştı, o kadar ki müstakbel zevcesi nikah salonunun kapısının önünde girmek için anonsu beklerken” başın sağ olsun, çok mu yakınındı vefat eden" demişti. O zaman anlamıştı ruhundaki türbülansın yüzünü de allak bullak ettiğini ve bu en hayecanlı, gülücüklü olacağını hayal ettiği günde ne idüğü belirsiz duygulara gark olduğunu. Hiç affetmeyecekti. Çık... Nasıl affetmesindi ki annesiydi o , O öyleydi.. Değerleri vardı, değerli değerleri. Prensipli kadındı neme lazım..