Home » Archives for 2014-03-02
Yeni Yılın 46. Altı Dakikalık 15 Şubatı
Pantolonunun ceplerini delercesine karıştırdı, yokladı; var olması duasıyla, mebzul miktarda umudun; kalmamıştı. Olası eksiklik anları, yoksunluk halleri için oldukça, buldukça, varken koyardı üç beş bir şey sağa sola, kıyıya, kuytuya... Tüketmiş miydi onların da hepsini yoksa? Sanmıyordu. Ummuyordu, bu kadar çabuk bitmezdi istifi bitemezdi. Vardı bayağı birikimi; öyle biliyordu. Her yıkılışında, köşe bucak dağıtmıştı ortalığı ve bulmuş ve kanmıştı yoksunluk krizine girmesine ramak kala umuda,yarına. Bu sefer başkaydı, kötüydü, çok ihtiyacı vardı, çoka ihtiyacı vardı. Olsaydı ceplerinde zerre kadar umut alır yürürdü, güç olurdu dizlerine, derman olurdu yüreğine... de yoktu... Yeni yüklenmeler yaşamaya , başka sevdalara, başka umutlara, başka yüreklere uçacak kadar olsa, ne iyi olurdu. Kerterdi muhakkak onlar da hoş. Kendinden olduğu, kendi olduğu ne yapmıştı ki el ne yapsın. Yine de kalırdı her tortunun içinde biraz umut, eledin mi şöyle ince gözenekli bir elekle kalırdı elekte, yetecek kadar kalkmaya, küllerinden doğmaya, ekmeye toprağa tohum niyetine, sürmeye başa ilaç niyetine. Yoktu... Umut da bitmişti, aşk da, hayat da... Cepleri de delikti zaten...
Bir Pembe Küçük Kağıt'ın Bana Ettiği
Hep yazarım oysa ki alıntıladığım kitabı, yazarını; bu sefer yazmamışım.
Pembe, küçük kareli bir kağıt çıktı sevdiğim şiirleri, aforizmaları yazdığım defterlerimden birinin arasından. Kuvvetle muhtemel 97-99 yılları arasında okunmuş kitaplar, alınmış notlar. Sadece araksiyon- fraksiyon yazmışım notların altına. Ne düşünüyorduysam... Bir de "Athol Fugart- Sarı Sabır Çiçeklerinden Bir Ders" yazıyor. Gerçi bu da tiyatroya salınan sevdalı zamanları hatırlatmıyor değil, hummalı oyun okumalarını. Örtüşmüyor ama zamanlar, o zaman.
Seviyorum ömrümüze düşülen bu notları, beklenmedik bir anda beklenmedik bir sokağından çıkıyor hayat labirentimizin. Pencere açıyor o zamanki bize, algılarımıza, umurumuzdakilere...
Zamanını kestiremediğim hepitopu yarım karış pembe kareli penceremden Murathan Mungan kokulu sızanlar bu günüme:
"...Ateşin kendinden başka bir gerçekliği yoktur çünkü, hele bir güneş memleketinde.
Herkesin burun kıvırdığı, küçümsediği, yalnızca seçimlerde oyuna, mitinglerde sloganına gereksinme duyduğu küçük burjuva kızı ben susuyordum.
Biz her hesaplaşmasını içki masalarına erteleyen bir toplumuz. Zayıf anlarımızda içtenleşiyoruz çünkü. Güçsüz, yenik anlarımızda. Görüyorsun ya içtenliğimiz bile yenikliğimize bağlı.
Ne yazık ki hayatımız bir türk filmi kadar ucuz ve işporta malı olduğu için bu raslantı da çekilen acılar kadar gerçek.
Altında kalınan bir şimdiki zaman ne geçmişi taşıyabiliyor ne geleceğe uzanabiliyor.
İlişkileriniz eskitmeyi bilin çocuklar. Yıpratmayın sakın, eskitin yalnızca. Kimi insanlar vardır; ilişkilerini de her şeyleri gibi çabuk yıpratırlar. Her şeye rağmen tüketen insanlardır bunlar. Hızlarında öldürücü, tüketici bir yan vardır. Çabuk yemek yer gibi yaşarlar her şeyi."
Pembe, küçük kareli bir kağıt çıktı sevdiğim şiirleri, aforizmaları yazdığım defterlerimden birinin arasından. Kuvvetle muhtemel 97-99 yılları arasında okunmuş kitaplar, alınmış notlar. Sadece araksiyon- fraksiyon yazmışım notların altına. Ne düşünüyorduysam... Bir de "Athol Fugart- Sarı Sabır Çiçeklerinden Bir Ders" yazıyor. Gerçi bu da tiyatroya salınan sevdalı zamanları hatırlatmıyor değil, hummalı oyun okumalarını. Örtüşmüyor ama zamanlar, o zaman.
Seviyorum ömrümüze düşülen bu notları, beklenmedik bir anda beklenmedik bir sokağından çıkıyor hayat labirentimizin. Pencere açıyor o zamanki bize, algılarımıza, umurumuzdakilere...
Zamanını kestiremediğim hepitopu yarım karış pembe kareli penceremden Murathan Mungan kokulu sızanlar bu günüme:
"...Ateşin kendinden başka bir gerçekliği yoktur çünkü, hele bir güneş memleketinde.
Herkesin burun kıvırdığı, küçümsediği, yalnızca seçimlerde oyuna, mitinglerde sloganına gereksinme duyduğu küçük burjuva kızı ben susuyordum.
Biz her hesaplaşmasını içki masalarına erteleyen bir toplumuz. Zayıf anlarımızda içtenleşiyoruz çünkü. Güçsüz, yenik anlarımızda. Görüyorsun ya içtenliğimiz bile yenikliğimize bağlı.
Ne yazık ki hayatımız bir türk filmi kadar ucuz ve işporta malı olduğu için bu raslantı da çekilen acılar kadar gerçek.
Altında kalınan bir şimdiki zaman ne geçmişi taşıyabiliyor ne geleceğe uzanabiliyor.
İlişkileriniz eskitmeyi bilin çocuklar. Yıpratmayın sakın, eskitin yalnızca. Kimi insanlar vardır; ilişkilerini de her şeyleri gibi çabuk yıpratırlar. Her şeye rağmen tüketen insanlardır bunlar. Hızlarında öldürücü, tüketici bir yan vardır. Çabuk yemek yer gibi yaşarlar her şeyi."