Kopuk/Gayret/Şiir


Fotoğrafım, AğaçlarNeGüzelsiniz Bakışlı Gözlerden Gelen
-Alkım ve Berna'nın Ortaköy Gezisinden- Hatıra
27 Kasım 2024 Cuma

 2 Şubat 2025

3 Şaban 1446

20 Kanunusani 1440 

Pazar, 05.50 suları

 

Düne bir şey yazamadım. Nicedir oluyor bu. Bazen günün tefeülünü okuyor, ilgili kitabın arasına izlek bırakıyorum ki o güne dair nasibimi sonra yazarım sana -kareli A4’ten hallice belki küçük belki A4 ederince sen karelisen- diye ama kalıyor öylece orada o izlekler. Allahtan NBDY ve haftalık yönergeli yazma temrinimiz var da görev telakki edip her salı oraya yazı koymaya çalışıyorum. Mesai saatleri içinde karalıyorum bir şeyler. Yani o kadar da haksızlık etme kendine. Yazıyorsun üç beş bir şeyler. Düzenli yaptıkların var hayatında. Yok yav ne haksızlığı öyle acı bir yerden söylemedim ki. Nasip olmuyor öncelikler değişiyor yazamıyorum ne yapayım. Kalem iyisin hoşsun da yazarken yazarken niye bir anda yazmaz oluyorsun. İçin görünüyor, mürekkebin var, ee bir önceki kelimeyi yazan da sen. Derdin ne. Tükenmişlik mi tatmak istiyorsun bir iki kelimeliğine. Hayır tükenmemişken neden bunu yapmak istiyorsun anlamıyorum. Bak ben bu satırları yazarken alttan bastırıyor düşünceler; Watsın’dan alacağını unutma, Çibo’yu da, dersini yap, sözlerini unutma, tutun diye bu kadar uğraşırken Yaradan, sen ne yapıyorsun... Kızgın demiyor artık benim canım zihnim bunları belki benden yılmıştır bilemem. Artık kızgın değil. Kabul etti, mal bu malzeme bu. 

Çaba varsa güzellik var. İyi ki dün, o güzel günü hatırladın. GAYRET. (Knut Hamsun Açlık- Ben toplumunda dışlanmışlık hissi ve çaresizlik.)

Aklıma bir şey geldi, telefona gittim ona bakmaya ve koptum. Kopuk çağın/zamanın  ruhunun kelimesi KOPUK. Bağ yok bağlantı yok bağlılık yok. Bağımlılık çok. Hepimizde. Türlü türlü. Geçen hafta buzdolabım bozuldu. Şaştık kaldık ilkin. At kat komşumuz Mustafa Amca, Rahmetli canımGülümserablamın (niye rahmetli büyük, bilmem giden güzel insan olunca rahmet de büyük olsun istiyorsa insan demek) eşi ve derin dondurucusu olmasa ayvayı yemiştik. Çözüm bulundu mu bulundu evet. Ama bu kadar muhtaçlık -herhangi bir dünyevi şeye- canımı sıkıyor benim. Tek muhtaçlığım Rabbime, canım Allahıma olsun istiyorum. Âmin. Bekle, sabahı kılıp geliyorum. 

***

İnsan böyle bölüntülü yazınca da eee, hiç ben bileyim ben işte öyle... Kahve öttü alayım da geleyim, içerken yazayım. Sen bu yazıyı bitirecen de ben de görecem. Görürsün görürsün nasipte varsa onu da görürsün.

Hani tefeül yapıyorum ya -biliyorum bana da yazdın ya Behiye sabah sayfalarında, bi’ sen dile gelmemiştin ey defter, sen sus bari içimdeki Behiyeler Hünkârlar yetiyor da artıyor zaten- dün iki de şiir ekledim. Bu haftaki yönerge benden. (Evet bu durumlar için kullanılan tetik kelimesini sevmiyorum.) Aylar önce Fatma Hoca ile yazmıştık aynı yönerge ile. Güzel bir alıştırma. Yazacağım yazıya fikir versin zihnimi açsın diye iki kitap iki şehir örüntüsü yapayım dedim. Açtı zihnimi, bugün salıya kalmadan yazayım diyorum. İnşallah. Diyorum bundan sonraki tefeüllerime de ekleyeyim şiir. 

AsrıSaadetten 365 Güne, gün 61, sayfa 157, günlerdir çılgınca aradığım, beni suizanlara salan,  zarf çıktı bu sayfanın arasından iyi mi. Meğer bugünün arasındaymış. Daha sabah bayağı arandım yine bir hayli ve en sonunda boş ver, günü gelince çıkar bir yerden dedim. Ah ya. Demek ki tam bırakınca... Demek ki. Allahım her işimde, her halimde mutlak sensin, idrakini, oluşunu, yaşayışını bana ve tüm iyi insanlara nasip et. Âmin. Bak tümle bütüne bakacaktın unuttun. Evet aslında biliyordum ben bunu. Ama içselleştirmemişsin demek ki bilsen unutmazdın. 

Gelelim 157. sayfaya. 

He geldik dinliyoruz. Oku:

61. Gün, cemaatle kılınan namaz ve imamet, ilk mescit Kuba, ilk Cuma namazı Hicret esnasında orada. Cemaate devam. Görev alma-verme; bunlar hep liyakatle. Denge.

Yazmadın yazmadın coştun Behiş. Evet de ne güzel oluyor bak, di’mi di.

Selçuk Baran ki sana bundan sonra S.B. diyeceğim bilgin olsun. 13 Aralık 952 sf. 230 17 Aralık 952 sf. 230-231, 21 Aralık 952 sf. 231 (Ne çok okudun bugün buradan.)

13 Hayatıma istikamet veremediğim için sıkıntılı ve kederliyim.

17 Allahım kurtar beni. (Sevdim bu cümleyi apostrofsuz yazılmış çünkü.)

17 Yalvarırım başka bir insan olayım, ne olur Allahım? İçimde mütemadi bir huzursuzluk, çırpınma ve hareket ihtiyacı var.

17 Ama yine de sana yüzlerce, binlerce teşekkür ederim Allahım, bana akranlarımdan hiçbirinin sahip olmadığı şeyleri verdin. (Canım SB, bu biraz ayıpçı bir cümle olmamış mı.)

21 Allahım, hiç mi bana acımıyorsun?

3 Ocak 953, sf. 231-232: Hem bu rahatlık ne kadar sürebilir ki?

 

Şiir 1: MCA Bütün Şiirleri sf. 76

Dünya Güzeli

Hadi bir tanem gene söyle

Kim kimin dünya güzeli

Kim kime deli divane

Ne olur gene söyle

Hadi benim dünya güzelim

Hadi canım

Hadi söyle...

 

Şiir 2: A. İ. Ben Sana Mecburum sf. 18

Süleyman

öbür ışıkları getir hadi süleyman

bulvarın ortasında dur bağırma

senin için bir yağmur hazırladım

Hadi ışıkları getir yağdıracağım

 

al bu nisan akşamını benimkini ver

sual sorup durma sevmiyorum

öbür ışıkları getir hadi getir

karanlıktan korkuyorum karnım ağrıyor

 

o kadını da getirsene portakal yiyen

porselen dişli kadını hani pantolon giyen

dur dolmabahçe saatini dinleyeceğim

onikiyi çalsın öyle getir hadi getir

 

deniz fenerinden mi çalarsın işte çal

kibrit mi tutarsın bilmem işte tut

öbür ışıkları getir hadi süleyman

Sana yağmur hazırladım yağdıracağım

 

sen kimsin süleyman bir de bu var

Yine ara verdim, tekleme e’mi kalem. Norberto Müslüman olmuş sanırım. Feysbuk fotoğraflarından çıkarım. Yazasım kaçmış benim. Evde ne çok şey vardı oysa aklımda, kalemin ucunda. Uykum da geldi bir yandan. Yersen o kadar basit karbonhidratı elbette acıkırsın. 

Ay ne acıkması uykum geldi diyorum sana sen ne yazıyorsun. Ayrıca poşe yımırta da yedim. Protein. Pardon. Pardon kelimesinin buradaki kullanımı yanlış. Bir öğretmenimiz anlatmıştı ama tafsilatlı açıklamayı unuttum. Tafsilatlı açıklama denir mi yav tafsilat zaten bir şey hakkındaki etraflı bilgi, uzun açıklamalar, ayrıntılar, demek değil mi. (Bkz. Etimoloji Sözlüğü: Arapça sözcük Arapça fṣl kökünden gelen tafṣīl تفصيل  "bölümlendirme, ayrıntılandırma, ayrıntı" sözcüğünün çoğuludur. Bu sözcük Arapça faṣl فصل  "bölüm" sözcüğünün tefˁîl vezni (II) masdarıdır. Daha fazla bilgi için fasıl maddesine bakınız.) Özür, af dilemek manasına gelse de duymayınca mı deniyordu neydi, unuttum dedim ya. Peki peki kızma. Allahım sana hamdolsun. Ay neyse benim yazasım kaçmış gidiyorum ben. Dizim de ağrıdı zaten. Yok o yoldan değil, yokuş çıkamam şimdi yoruldum.

Oldu.

Şen ve esen kalın.

Demirbank olsaydı emin olun iyi günler dilerdi ama kalmadı.


2 Şubat 2025 Çibo/Bahariye Pazar on ikiyi biraz geçe


Biliyorsun artık sevgili blog, yazıları sana defterdeki haliyle, eksiğiyle/gediğiyle koyuyorum. Nasıl yazıyorsam/yaşıyorsam öyle. Düzeltmesiz, bitimsiz (Yeni sevdiğim kelime, yeri değil ama seviyorum olur olmaz söyleyeyim istiyorum. Bitimsiz.), ortaya çıktığında nasılsa öğle. 

Gittim, kesin. (5 Şubat 2025 ev, kahverengi koltuk-ikili olan)


AkıtmaRomanda Başlık Bulunamayan Sabah Sayfası

21 Ocak 18.32 GüzelbirgününhediyesiŞaşkınbakkal

 4 Şubat 2025

5 Şaban 1446

22 Kânunusani 1440

Salı, evsalon, yerde 

halının üstünde iki büklüm bazen,

bazen de çocuklar, resim yaparken uzanır da çizer ya 

Öyle...

Sabah sayfası, oldu bugün kuşluk sayfası. Onu mu yapayım bunu mu yapayım derken oldu saat 10.27 böyle karın üstü yazmak da zor, dizleri karna çekip gömülünce de dizlerim acıdı. Ee kalk geç masaya yok yav böyle deneyeceğim bugün. Çelınç. Emre bir yerlere gidince sanki ev tatil oluyor. Annelik tatili. Yemek, çamaşır, ütü (ütü! Sen kolundan sebep nicedir ütü yapmıyorsun, hav he de geç işte, farzımuhal sayıyorum ben iş isimlerini) yapılmayası gelenler arasına giriyor. Her akşam dışarıda yiyesim geliyor mesela. Diyorum ya o gidince biz de tadilata giriyoruz bir nevi. Yani zihnim öyle telakki ediyor. Ebeveynlik tatili. Emekliliği yok bari acık ara tatili olsun diye beni rölantiye mi alıyor acaba canım bilincimin canım dışı. Hoş fiziki eylemlerle ilgili oluyor bu tatil fenomeni. Düşünsel annelik ilelebet, namütenahi, bitimsiz (sevdim seni bitimsiz hoş geldin dilime), daima, sürekli, baki, müselsel, payidar, layemut. Aradığım kelime layemuttu, buluncaya kadar neler geldi kaleme. Çok güzel di’m. (La (لا değil-olumsuzluk eki, mevtten (Mevt ﻤﻮﺕ ölüm), yemutu lā-yemūtu > lā-yemūt “ölmez” ölümsüz, ebedi.  Mevta, mevtin... meftun da mı bu kökten. Hayır cicim. O ftn kökünden. Ayy fitne mi yani. Dağıtma konuyu, çık bu parantezden.) Olmuş sana layemut, ölümsüz. Sonsuz ile ölümsüz aynı şey değil aslında bence. Ölüm son değil çünkü. Ölüm değil de, son olmayan vefat mı yoksa. İkisi de aynı şey değil mi. Değil bence. Ay neyse, sonra konuşalım bunu, etimolojilerine bakalım, araştıralım falan. Annelik diyordun sonsuz düşünme diyordun. Öyle, yani o konu o kadar işte. Emre yokken kendimi tatilde hissediyorum ve yemek yapmak gelmiyor içimden. Yapıyorum o ayrı.

Pazar günü, Emre yolda atlattıkları kazayı anlatırken senin duaların korudu, dedi. Ben de anneme söylerdim. Hâlâ derim; öyle sivri anları var ki hayatımın, oralardan darksaydageçmemiş olmam ruhumunbabasınınannekarnımdaelimdentutmasından ve annemindualarından mülhem. Kaymak an meselesiyken. Hamdolsun. Böyle el tutmalarımız daim olsun. Âmin. Hayat spiralli bir döngü. Tek çember değil ama. Anladık spiral dedin ya. Kıvrıla büyüye küçüle yükselen çemberimsiler. Bir zamanlar biri için kurduğun cümle gün dönüyor senin için kuruluyor. Güzel cümlelere özneliğimiz, nesneliğimiz daim olsun. Âmin. İlanihaye vardı bir de. O neydi, sonsuza kadar mıydı. Galiba.

Bir leyli inşiraha karışmaksızın Kemâl

Yandın ilanihaye remâd olmadın gönül. 

Hayır, o yaştaki çocuğa Şad Olmayan Gönül’ü niye öğretirsiniz ey öğretmen. İyi ki öğretmiş, çılgın. O zamanlar anlamlandıramadığın, bu da ne işe yarayacak dediğin cüzlerin hepsi hizmet etmemiş mi kendiliğinin her bir zerresine? Etmiş. Daha ne. Haklısın. Sustum. Dün Mehtap Hanım'la (yüzyogasıöğretmenim kendisi, tatlibirkelebek, kalbiyle, samimiyetiyle, yardımseverliğiyle...) yazıştık biraz; emek, birikim -hadi hırsızlık demeyeyim- aşırmalarının, aşırılan yerin hakkını teslim etmeden yapılan aparmaların ilahi adalet/karmadaki yeri ve sen emeğine, biriktirdiğine sahip çıkmayıp o tecelliyi bekledikçe bu aparmaların devam edeceği ve aynı yerden defalarca ısırılacağın üzerine.

Cümle çok mu uzun ve bir hayli mi düşük oldu. Sanırım. Anlaşılıyordur dert etme. Bir yerde, ne yaptığını görüyorum/biliyorum demeli kişi ve/veya kişilere. Gözümün içine baka baka yaptığın şeyin farkındayım, yapmana engel olamam belki ama FARKINDAYIM ve bu noktada da bunu senin (Mehtap Hanım’ın deyimi ile) karmana, Rabbime emanet ediyorum. Kalbinin iyiliğine göre versin sana bu yaptığının karşılığını. Âmin. Öyle iyi geldi ki. Rızam yok, ama karmana, Rahmana... Özetle vesile makamı kıymetli. Sende/sana vesile olanlara teşekkürle/ismini zikirle ilerlersen tarih senin sayfalarına mutluluğu yazar. Dizlerim çok uyuştu. Günün nasiplerini yazayım da gideyim. 

Oldu.

Guudeftırnın ya da gudaftırnun.

Şen ve esen kalın.

 Kelimeli Ajanda 2025: (Evet, bazen bunu da ekleyeceğim bundan sonra tefeül listeme.) 

Vuslat: Sevdiğine kavuşmak anlamındaki vesale kökünden türemiştir. Birleşme, buluşma, sevdiğine ulaşma anlamını Türkçede kazanmıştır.

Ben ilavesi: (وصلةBağlanma, birleşme -vesile ile aynı kök mü yoksa hayır vesile sinle yazılıyor ﻭﺳﻴﻠﻪ - vasıl, vuslat, visal... aynı kök.

SB Günlükler: 15 Ekim 968 (476. sf.)

Çok kısa yazmış bugüne Selçuk Hanım. Prust, Vermeer, Heandel’in violonsel konçertosu (dinle emi), gölgeye, suskuya, duyguların gerçeküstülüğüne, kendini seven bilinmeyen bir şeye, bir hiçe adamaya övgü... (Bugün ne dedin sen bana canım günlük.)

AsrıSaadet’ten 365 Güne BA, BH, BK, BKH: 23. Gün 57. Sf, Aldatmak bahsi.

“Peygamberimiz Enes bin Malik'e dedi ki: "Yavrucuğum! Kalbinde herhangi birine karşı bir aldatma (samimiyetsizlik) bulunmadan sabahlayabilecek ya da akşamlayabileceksen, bunu yap! Yavrucuğum! İşte bu benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimi yaşatırsa, beni sevmiş demektir. Kim de beni severse, cennette benimle birlikte olur."” (Bunu yaparak bir gün geçirmek... suizansız, düz, net. Ay ne güzel bir hafifliktir. Aldatan bizden değildir. Seni de yazayım da hak geçmesin canım hadis.)

*Her anında, surette, sirette samimi ol/dürüst ol/aldatma.

*Kendini de aldatma ve dahi aldatılmana -seni aldatmalarına- müsaade etme.

“Müslüman aynı yerden iki kere kendini ısırttırmaz.” (Kitapta yoktu ben ilave ettim. Bol hadisli bir yazı oldu, olsun.)

 

Şiir: 

ÖLMEK – YAŞAMAK 

Biri bana diye ağlıyordu

İlk defa el üstünde gittim

Kimse duymasın sizden gayrı

Ben yaşamasını bilmemişim

 

Çamlık pınarında yudum elimi

Sevdiğim kodu gitti hayırsızdı

Bendeki bir tutam saçı rüzgâra bıraktım

Ellerim ellerine değmişçesine sıcaktı

Şimdi bütün canlılar benden uzak

Şimdi bütün duyularım inkâr halinde

Sanki hiç duymamışım görmemişim sevmemişim.

 

Bir kadın siyahlar içinde taptaze

Bir çocuk iri gözlerini açıp güldü

Üstümde en acısından yeşil üç yaprak

Öyle duydum yaşama hazzını son dakikada

Öyle tepeden tırnağa

Kabilse farz edin ölmemişim                                                            1954

(Gülten Akın, Kırmızı Karanfil, sf. 35)



Ev salon, 12.28, evde çalışmak zor kardeş, 

dur kalk çok oluyor. Araya bir mutfak 

toplama, iki telefon bir ekmek şekillendirme girdi.

 

 

Günlük/Şiir/Uzayan/Günler/Hüzün

  

Birpazarsabahımodayayürürken
















1 Şubat 2025

2 Şaban 1446

10 Kânunusani1440

Cumartesi, Salon,

Yeşil koltuk, bazen masa üstü...

Kasım:86 Yılın 32. Günü, kalan gün 333

Ama neden bugün gündüzün uzaması 3 dakika! Uzayan günleri sevmiyorum ey defter. Yazı çağırıyorlar çünkü uzayan günler ve mutlak yaz bende hüzün yapıyor.

 

 


Su Çürüdü

2 

Zamanı yiyip bitirdi karanlık. Gece yoktu. Güneş çoktan kömürleşmiş ve yeryüzü yapışkan bir karanlıkla örtülmüştü. Yabanıl sesler geliyordu derinlerden ve karanlığı ince bir bıçak gibi yırtıyordu. Saklayan kırbaç gibi... Acı duvarını aşan bu sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabuğunu zorluyordu artık. Sesim yoktu. Karanlığın karnında yitirdim sesimi. Kör bir kuyuda unutulan Yusuf’tum belki. Ama durmadan soruyorlardı. 

Adımdan gayrısını bilmiyorum. (Ahmet Telli, Su Çürüdü, sf. 70)

 

ŞİMDİDEN BİR HATIRASIN

Mektup Aşklarıma

Şimdiden bir hatırasın

Bulutsa, tozsa, uçarsa

Bütün (aşklar) paranteze alınsın

Rüzgâr çanısın, rüzgârın diline dolanırsın

Ne bir şarkısın,

ne de dillerde nağme adın

Artık bazı şarkılar kadar yaralısın

 

Günler izmarit diplerinde biriksin

O zaman mutlaka bir trenle gelirsin

Köpüklerdensin, mavisin, sakinsin

istesen suyun tenine bitişirsin

ellerimi bıraktım, artık bunu sana yazsın

İçimde iki yaşlı balık varsa,

İçimde biri pulsuz, iki balık varsa

Biri sensen, gelirsen ve yok edersen

Bunu yazmak istiyorum sana

Sonra postalamak istiyorum

Pulsuz bir zarfla

Hiçbir mektup artık ikna etmiyor beni hayata

 

Bu kırmızı oyalarla saçlarımda

Beyaz bir tülbent gibi kalırsam

tenimde, süzemediğim tortularla

Gün olur sararırsa sayfalarda

Bıraktım ellerimi, sana bunu yazsın

Şimdiden bir hatırasın

 

Kırık kalplerle süslü bir sayfaysan

Camsan, saydamsam, beni kırarsan

Simlerimle sevişirim seninle

O süslü sayfaların üzerinde

İçimde iki mutlu yıl varsa,

İçimde biri simli iki kadın varsa

Sen, gelirsen ve yok edersen

Bunu yazmak istiyorum sana

sonra postalamak istiyorum

Simli bir yılbaşı kartıyla

Hiçbir mektup artık beni, ikna etmiyor hayata

 

Şimdiden bir hatırasın

Açmışsa bir sardunya saksıda

Bütün (aşklar) paranteze alınsın

Bıraktım ellerimi, artık sana bunu yazsın

mektuplar postaya takılırsa...

Ey aşk sen

Artık bazı şarkılar kadar yaralısın.                   Didem Madak, Grapon Kâğıtları, sf.40

 

 


Sırrında siyahın görünür şah.

Sis kuytuluğunda uzayan rah,

nisyana durur.

                        

Mrirac-ı vedud 

cem tutuşur

                        yönelir ruh.

Sözden 

                        dağılır 

sineye

                        güller...                                                             Ali Günvar, Ezyan, sf.18

 

SB Günlükler: 3 Aralık, 9 Aralık (Yazmamış yılı, sf. 429, 430, 431, 432)

Çok okudun bugün buradan Behiye. Evet niye öyle oldu. Bilmem. Canım çektiyse demek. 

3 “Yazarken niteliğini bilemediğim bir öç alma rahatlığı içinde buluyorum kendimi. Kimden neyin öcünü aldığımı doğrusu bilemiyorum. Ama doyurması en çok zevk veren bu duyguyu bol bol tadıyorum. 

Yazmam gerek. Çelişmelerimden, ayrıntılarımdan kişiliğimi arındırmak, başkaldırışlarımın anlamına varmak, ÖÇ ALMAK Ama, ruhsal sağlığımı korumak için yazmam gerek ama haddimi bilip bunlara şimdilik sanat adını vermeyeceğim. Çağdaş edebiyatı dosdoğru tanımadan buna kalkışmak fazlasıyla cüret olur. Yazacağım ve bekleyeceğim okumak için daha çok vaktim olana dek bekleyeceğim.”

***

3 “Bu yüzden de solcularla konuşurken kapitalist ya da statükocu, muhafazakârlarla konuşurken solcu, erkeklerle konuşurken feminist, kadınlarla konuşurken kadın düşmanı, dindarlara tanrı tanımaz tanrı tanımazlara geri kafalı olarak görünüyorum. Gerçeğin bir yüzü var. Ya da gerçek diyebileceğimiz pek az şey var. Gerçekler uğruna direnmeyi anlıyorum. Ama fikirlerde direnme ve kendi fikrine bağlılık uğruna karşı fikirleri tümden yadsıma inanca, giderek bağnazlığa götürüyor işi.”

 

3 Aşk imiş her ne var âlemde 

    İlm bir kıyl u kâl imiş ancak                   Fuzuli

 

3 Aşk gelicek cümle eksikler biter               Yunus Emre

 

9 “Uzun uzun düşündüm. Ne vardı böyle irkilecek? Sonra böyle irkilmelerin bende çok çok olduğunu ansıdım. Bir de Kafka’nın, Tanpınar’ın hikayesini ansıdım. Tanpınar’ın çocukken duyduğu ve hiç unutmadığı bir cümle vardır. Kadının biri, “Çimenlik de akşam çayını içiyor durdur,” der. Ben de bu, “Naciye Tanrı aşkına dur,” seslenişini kolayca unutamayacağımı sanıyorum.” 

                                               

Asr-ı Saadet’ten 365 Güne: İyi ve temiz ye, şükret. Verilen nimeti hayırla yad eder dile getirirsen şükrünü eda etmiş olursun. (Buna bak sen, derin burası.)


Bugün de böyle olsun yazılmışlara sığınayım. Zaten bunca yazılmış şiir, öykü, roman, türkü varken biz niye yazıyoruz ki... Çağdaş edebiyatı dosdoğru tanımadan buna kalkışmak fazlasıyla cüret olur. 

Oldu...

Nasıl istiyorsanız öyle olsun gün...