Akıtmaromanda Bugün bi'de Dün



Sayısını unutacağım kadar çok, uzun diyebileceğim kadar az zamandır bir bulutun içinde yaşıyor-d-um.
Hayatım daha doğrusu işler, yapılacaklar, yaşanacaklar ütü masasının üzerinde bekleyen, makineden çıktıkça üst üste yığılmış çamaşırlar gibi. O gün hangisi lazımla çekiyorum içlerinden onu hallediyor bir yandan da yıkayıp üst üste yığmaya devam ediyorum. (Çalıştığım (Bilfiil her sabah bir servise binip iki saat gidilen yol neticesi ulaşılması mı gerek çalışma payesi için. Basbayağı çalıştım oysaki sonrasında da.) yıllarda-nneevimodamda-ki masam gibi. Ama şimdi bırakalım bu masayı bir kenara hiç sırası değil oralara girmenin Behiye. Peki Hünkârım.)


Bazı sabahlar farklı doğarsınız, o gün her şeyin bir başka çehre ve ruha bürüneceğini sezer, ne olacağını kestiremezsiniz ya. (Ekseri kuşluğa kadar sürer bu hal bende, akabinde gün kirlenmeye başlar nezdimde.) İşte o günlerden biri dündü benim için. O ilhamla kalktım ütü masamın üzerini temizledim. Yorumlanmamış yazıları yorumladım, okunması bekleyenleri okudum. Acıkmaktan bitap düşmüş canım mayamı besledim. Ve sonunda dedim ki kendime, yarın benim de doğum günüm olsun. Ve bu temizlik böyle sürsün (Üç beş birikme olursa hırpalama kendini emi canımBehiyecik, insansın neticede çok biriktirme yeter.)

Sözün emanetliğine önem veren ve cümle yaratılmışa verdiği sözü canhıraş tutmaya çalışan ama kendine hoyratlıkta sınır tanımayan bünyeler beni anlar, bir büyüğümle de paylaştım ki şahidi olsun doğumumun. Salmayayım ilk günden. Öyle yani güzeldi dün ezcümle. Fonda Son Yaz, kitap okurken uyuyakalmışım. Baktım ötüyor sabah telefon kapadım, beş dakika daha, dedim bulutlu hayatın alışkanlığıyla. Erteleye basmışım meğer. Bizi bu saatle uyanmalar perişan etti ya neyse o da başka bir yazıda cisim bulsun. İkinci ötüşte kalk dedim kalk canınavecanına söz verdin. Kalk ve büyü. Gece okurken elimden kayıp düşmüş kitap. En sevdiğim sızma tekniği. Yanında da incecik, küçücük; üzerindeki yazılar kurşun kalemle yazıldığından erimeye yüz tutmuş bir kâğıt parçası. Uzun yıllar evvel bir rüya görmüştüm. Kalan hissim. Satırlarda. Oradan silinmeye teşne olsa da kelimeler, ruhumdaki kokusu baki. Diyebilirim ki dünya üzerinde uyur uyanık toplam ömrümdeki en saadetli zaman. Ah o koku, o dokunuş, o sokaklar. Bembeyaz bir rüya. Yok artık yazabilirim buraya. Yorumlandı benim güzel kanatlı kuşum -bir lebib ve habib tarafından- ve konduruldu o en güzel denize. (“Rüya bir uçan kuştur, tabir edilince konar. Bu yüzden akıllı ve samimi bir dosta tabir ettirin. Sizi seven birine ki güzel yorumlasın.” Şeklinde almışım notu defterime. Eminim siz daha güzel cümlelerle anlatmışsınızdır bu hadisi bana. Ne çok şey öğretiyorsunuz canım @birvaize hocam. Makineden yeni çıkmış -1200 devir- nevresimi gerdire, çeke açar gibi açıyorsunuz sadrımı.) (Ey altanlamarayıcıları, çamaşır-ütü travmam yok. Haddizatında çok da severim ve dahi iyi yaparım ütüyü, eski hastalığım mükemmeliyetçilikten mülhem.)

Sevgilinin çocukluğuna, çocukluk sokaklarına. Hiç görmedim ama O’nu. Sadece koştuğu, oynadığı sokaklarda gezdim. Terinin karıştığı toprağı sevdim. O kadar. Ah. Keşke. Nasip. 

Sorulduğunda hep ablası olmak isterim dediğimden belki çocukluğa gidişim. Ablalık bana biçilen rollerde iyi yaptığımdan tek değilse de en emin olduğum hal. Çok kelime kaldırır da bu yazı boş verin. Olanın kokusunu çekin içinize benimle. Doğum günümüz kutlu olsun.

Altanlamarayıcıları: Her şeyin bir sembol olduğunu, onu dediysen altında bu sebep olduğunu, şunu derken aslında bunu demek istediğini hummalı bir şekilde savlayan ve yanında konuşmaya korktuğumuz insan kısmı. Evet vardır illaki tekabül ettiği bir yer de; çok da ş’etmesek mi diyorum hani.

0 yorum:

Yorum Gönder