Ellerini Tutmazsam Gülüm

ELLERİNİ TUTUMAZSAM GÜLÜM
02.12.2012 Pazar.
Emre ile karateye geldik, keyifliyiz.
Dün biraz üzdük birbirimizi, akşam halasında kalıp da bir gece ayrılık girince araya hasretle sarıldık ve o dokunuşla onardık birbirimizin kalbine sözlerimizle attığımız çizikleri.
Arabada tabii ki son zamanların klasiği, tüm zamanlarda en çok tıklanan, Hazine’min de pek teveccüh ettiği ve dahi benim neden sevmediğimi bir türlü anlamadığı Gangnam Style ‘ı dinledik sanrım üç kez falan. Babamın tüm ısrarlarımıza rağmen bir türlü arabadayken dinlememize izin vermediği cümle kaset- Sezen Aksular, Duran Duranlar, Modern Talkingler-hatırına tahammül ediyorum tahammül fersa Psy’ye, arkadaki ışıldayan gözlerin coşkusuna katılıyorum, gülüşüyle yüreğimi doğanın en güzel mavisine boyayan gözlerin coşkusuna. “Hayır “demiyorum, “bu da ne, doğru düzgün müzik dinlesene!” de...
Biliyorum; psyler, tuttu fırlattı kalbimiler de renk katacak kişiliğine, müzik zevkine.
Değil mi ki, o zamanlar arabada zorla, asık suratla, mutsuz, isteksiz dinlediğim, ki o da ayrı bir yazı/travma konusu, Arif Sağlar, Muhlis Akarsular şimdi olmazsa olmazım, evvelim, ahirim, batınım, zahirim... Elbet Emre de günü gelince hakkını teslim eder gerçek müziğin, sanatın.Ya da etmez, nasıl isterse.
Salona girdikten sonra Emre giyinmek üzere soyunma odasına gidiyor. Ben de her zamanki yerime oturuyorum. Zincir,takoz,çekme halatı diye sıralardı ya haber spikerleri eskiden yol durumunu açıklarken o misal benim de çantamda olmazsa eksik hissettiğim kitabımı, gazetemi, kalemimi, telefonumu –telefon bir yandan müzik dinlemek için- çıkarıyorum masaya. Gazeteden başlayacağım okumaya.
Kulaklığı takıyorum Ahmet Kaya-Yakarım Geceleri, Ellerini tutmazsam gülüm...
Açıyorum gazeteyi önüme. ELLERİYLE BULDULAR manşetiyle donuyorum, kalıyorum, utanıyorum, sabahtan beri oğlumla geçirdiğim keyifli anları yaşayabilmiş olmaktan utanıyorum, elleriyle yavrusunun, kuzusunun sonunu öğrenebilme umudunu kazan anaların yaşayamadıkları, koklayamadıkları anların ağırlığından küçüçük kalıyorum masada.Ezim ezim eziliyorum...
Ayhan Çarkın’ın eliyle gömdüğü, diliyle söylediği yerden anneler yavrusunun dört kemik parçasını, hırkasını, terliğini ve muhtemelen buraya getirilirken kullanılan halının parçasını çıkarıyor.
Yağmur, soğuk, çamur, ıslak...
Algılayamaz ki o eller yavrusundan başkaca bir şey, hissetsin yağmuru, ıslağı. Durmuştur yaşam onun için gittiğinden beri, söndüğünden beri güneşi zaten soğuktur, ıslaktır içi, dışı, her yeri. Yattığı yeri mi biliyordur, kestiği lokmanın ne olduğunu mu? Kavuşacağı günün umuduyla, tiryakilerin sigara altlığı misali umut altlığı yapıyordur ekmeğini acısına katık. O da yaşadığına dair de değil hani umudu. Bitirmek bilinmezini... Şairin deyimi ile muammanın ortasındaki muallaklık halinden, -dikili bir taşı olsun da orada hasret gidereyim hiç olmazsa- haline geçebilecek olmanın umudu.
Evlat acısının hiçbir türlüsünün birbiri ile mükayesesi söz konusu değilse de böylesi çok fena.
İnsan olan insana nasıl yapar bunu, evladı olan, birilerinin de evladıysa koymaz mı kendininkini biraz olsun hiç ettiği hayatın yerine. Nasıl uyur geceleri? Ellerini ne kadar yıkarsa yıkasın çıkmaz ki masum kanın rengi, toprağın kokusu. Nasıl yedirir insan bu yolla kazandığı parayla aldığı ekmeği çocuğuna, nasıl yer?
Sorular, sorular.. Cevapsız, havada.. Kim, ne zaman, nerede...
En acıtanı ve cevaplansa da daha çok kanırtacak olanı ise: NEDEN?
Derken şarkı da bitiyor, yazı da, içimdeki umutlu kıpırdanış da...
Utanıyorum, sadece utanabiliyor olmaktan, bir şey yapmamaktan daha çok utanıyorum...
Bir başka Ahmet Kaya şarkısı başlıyor:
BENDEN SELAM SÖYLEYİN O NAZLI SEVGİLİYE, UNUTAMADIM,UNUTAMADIM!
Bir başka Ahmet Kaya şarkısı başlıyor:
BENDEN SELAM SÖYLEYİN O NAZLI SEVGİLİYE, UNUTAMADIM,UNUTAMADIM!
0 yorum:
Yorum Gönder