Sonra, açılan örtü yüzü kara dilencinin...

Yarın gel demişti, yarın gel al paranı! Alçak... Sabahı zor ettim, uykumu getiren ne varsa yaptım, televizyon bile seyrettim olduramadım. Uykusuzluğun umut pompaladığı gözlerle çıktım evden. Oh be, nihayet... Paramı alacaktım, dört aydır uğraşıyordum, döndüm durdum peşinde, kaçtı, oyaladı, saklandı, yalan söyledi, duygularımla oynadı vermedi de vermedi gitti paramı arkadaş. Az da değil ki unutayım gitsin! Az da olsa niye unutayım canım borç borçtur, Allah Allah...
Olmasa parası da vermese, hadi neyse. Aldıklarını görseniz, benden lüks yaşıyor, vermiyor paramı. Hani demişler ya “malım seni vereyim de mi kötü olayım, vermeyeyim de mi kötü olayım!” o hesap...
Bir de alay edercesine gelip bana anlatmaz mı sevgilisine aldığı Jean Paul parfümleri, birlikte gittikleri, tavlamak adına ısmarladığı kahvaltıları, yemekleri, adalarda modalarda gezmeleri... Salak n’olucak, salak...
Kandığıma mı yanayım, uykusuz, açbiil aç oralara yollandığıma mı...
Kös kös döndüm geliyorum eve, içimden de etme bulmaya dair ne kadar beddua varsa buluyorum küfür sosuna sunuyorum evrene götürsün o şerefsize iadesiz taahhütlü. Sunturluları sıralıyor yürüyorum öfkemden esrik, bacağımı bileğimden bir el kavramasın mı... Destur bismillah, tamam, tamam geri aldım bedduaları sayın evren.
Sen de nereden çıktın be kadın? Yere bağdaş kurmuş, kucağında bebesi, önünde çaprazlama ikiye katlanmış bir örtü.
-Allah rızası için, n’olur, şu yavruma acıyın, dilenci değilim, işsiz kaldım, ekmek param yok, evime dönecek param yok, hiç olmazsa bir yol parası Allah rızası için, Allah ne muradınız varsa versin!
Cebime attım elimi üç madeni, bir kâğıt... Hepitopu on üç lira... Vermezsem, bu gece de vicdanımın obsesyonundan ayaktayım biliyorum. Tereddütle aldım iki madeniyi elime, usul usul çıkarırken cebimden, önce uğultusu, sonra savurtusu geldi rüzgârın. Bir üfürüş üfürdü ki...
Sonra, açılan örtü yüzü kara dilencinin tüm foyasını meydana çıkardı. İlahi adalete olan sonsuz güvenim bir an olsun sarsıldığı için özürler aldı soslu bedduaların yerini...

Hazinem'den Bir Su Masalı





Yeni Yıla Açılan Dokuzuncu Altı Dakika


Açılan...
Bir gül gibi, gir kalbe gönül gibi...Cıvıma..
Kendi kendine açılan pencereden, usulca içeri girdim. Kapısı açılmıyor hâlâ kilerin. Yutmuş mu ne anahtarını; bilmiyorum diyor, söylemiyor kimseye hiçbir şey. Kimse de, kendi de çilingir çağırmıyor, anlamıyorum. Allahtan pencere cüsseme göre. Hooop.. Kalkan toz kümesinden bir huzme burnuma haappşuu... Avucumda bir anahtar, koşuyorum kapıya occamın usturası var bir şey var arkadaş. Cık...Açmadı, anlamadım.. Karanlık desem karanlık değil, aydınlık desem hiç değil odaya göz gezdirirken köşedeki sarı sandığı gördüm, bomboş odanın en dip köşesinde.. Eğildim, anahtarı yuvasına yerleştirdim kuş figürlü sandığın. Bir iki sağa sola meylettiyse de açılmadı, zorladım biraz, hafif gıcırtıyla döndü yuvada anahtar.Acıyordu canı, acıyacaktı biraz daha, sandık iyice açılana kadar.Sandım ki sandıktan çeyizlikleri çıkacak eskimiş lavanta kokulu danteller, şallar, tülbentler.

Unutursak Seni, Kalbimiz Kurusun Roboski



Hazinem arkadaşında, dört saattir görmüyorum hemen hemen, hepitopu bir dakika uzağımda.. Bir "gelse ya artık" diyorum, "çok oldu ne zaman gelecek" diyorum, bir "sus" diyorum içimdeki yanımdayken bile aralık özlem penceresinden üfüren rüzgara, "fısıldama yüreğime; hadi, çağır gelsin, hadi çağır gelsin! “diye, “eğleniyor çocuk, mutlu, arkadaşlarıyla oynuyor, hem emin ellerde, sıcak yerlerde." Biraz zaman geçiyor, “Mehmet çağırsak mı, gelse mi artık acaba!” Diye ona doluyorum özlem sarmaşığımı..
Kırıldıysan, ya da kızdıysan birine ve bir yudum kahvelik de bir hatır mevzubahisse biriktirdiklerinizde; geçeceksin arkadaşım karşısına kırıldığın-kızdığın kişinin doğru düzgün anlatacaksın derdini. "Ben sana kızdım, kırıldım, küstüm" diyeceksin. Şu şu şu sebepten diyeceksin. Yargılamayacaksın yekten, doldurmayacaksın da kendini iç sesinin abuk hezeyanlarıyla. O da anlatacak sana neyse mesele, niye öyle davrandıysa ya da davranmadıysa söyleyecek. Her neyse, bağrışacak, küsüşecek, ağlaşacak, sarılıp saracaksınız birbirinizdeki birbirinizin anılarını. Sonra da yürüyüp gideceksiniz.Yoksa yürümez ya la.... (Yazdıklarımın hiç bir kişi ve kurumla alakası yoktur,benimle hiç yoktur, arz ederim...)
Kırıldıysan ya da kızdıysan birine ve bir yudum kahvelik de bir hatır mevzubahisse biriktirdiklerinizde geçeceksin arkadaşım karşısına kırıldığın-kızdığın kişinin doğru düzgün anlatacaksın derdini "Ben sana kızdım, kırıldım, küstüm" diyeceksin şu şu şu sebepten diyeceksin yargılamayacaksın yekten doldurmayacaksın da kendini iç sesinin abuk hezeyanlarıyla o da anlatacak sana neyse mesele niye öyle davrandıysa ya da davranmadıysa söyleyecek her neyse bağrışacak küsüşecek ağlaşacak sarılıp saracaksınız birbirinizdeki birbirinizin anılarını sonra da yürüyüp gideceksiniz yoksa yürümez yani bence. (Yazdıklarımın hiç bir kişi ve kurumla alakası yoktur, benimle hiç yoktur, arz ederim!)


Psikolojik Saptama

Sabah kahvaltı sofrasında babasının işi olduğunu, yarım gün ayrı kalacaklarını öğrenen Evdeki Enkarne:
"Yemin ediyorum baba, seninle ayrı kalmaktan psikolojim bozuldu. O kadar üzüleceğim ki yakında tipim de bozulacak, burnum ( yanağını işaret ederek) burada olacak!"

Bir Tatlı Hüzün Almaya Geldim Kuzguncuk'tan



İnsan kadar, insanlık kadar eskidir yeryüzündeki ikameti dinlerin.Bir şekilde dünyada var olan insanın, bu var oluşa dair “ nedenleri, nasılları, eee sonraları” sorgulama yolculuğu mu dinleri var kıldı, insanla eşanlı mı var olmaya başladı dünyada, ya da insandan bile çok eski mi dinler tarihi bilmem lakin inanılan ya da inanılmayan şekle göre yaradanının adı, ibadet şekilleri,yöneliş yolları değişse de hep vardı, var...